Başarılı oyunculuğuyla dikkatleri üzerine çeken Olgun Toker, şimdilerde Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubi dizisinde “Karategin” karakteri olarak izleyici karşısına çıkıyor. Son zamanlarda Mezarlık dizisiyle de adından sık sık söz ettiren Olgun Toker, fit vücudu, verdiği kilolar ve değişimiyle de gündemden düşmüyor. Son zamanlarda başarılı oyunculuk kariyerinin yanı sıra özel hayatı ve verdiği kilolarla dikkat çeken Olgun Toker, verdiği kilolar ve değişimi hakkında konuştu. İşte Olgun Toker’in nasıl kilo verdiğine dair açıklamaları…
OYUNCU OLGUN TOKER VERDİĞİ KİLOLAR VE DEĞİŞİMİ HAKKINDA KONUŞTU!
Başarılı oyunculuğuyla adından sık sık söz ettiren Olgun Toker, şimdilerde verdiği kilolar ve değişimiyle gündemden düşmüyor. Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubi dizisinde “Karategin” karakteri olarak izleyici karşısına çıkan Toker, kariyerinin yanı sıra özel hayatıyla da dikkatleri üzerine çekiyor. Son zamanlarda Mezarlık dizisindeki performansıyla da adını duyuran Toker, fit vücudu, verdiği kilolar ve değişimiyle de gündemden düşmüyor.
Hürriyet’ten Hakan Gence’ye konuşan başarılı oyuncu Olgun Toker, özel hayatı, kariyeri ve verdiği kilolar hakkında çeşitli açıklamalarda bulundu. Son zamanlarda magazin dünyasının gündemine bomba gibi düşen fit görünümü ve değişimiyle kilo verme hikayesinin nasıl başladığını anlattı.
“İNSAN DA ROLÜN KİMYASINA AYAK UYDURUYOR”
Fit vücudu ve değişimiyle gündeme gelen Olgun Toker, kilo verme hikayesini anlattı. Nasıl kilo vermeye başladığını açıklayan Toker, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:
“Aslında eskiden rol aldığım ‘Bir Aile Hikayesi’ dizisinden önce başladı. Orada düzenli hayatı olan, iki kız çocuğu babası, hayatta başarısızlıktan müthiş derecede korkan birini oynuyordum. O dizinin çekimleri biraz ertelenince karakterden de yola çıkarak, çok ciddi spor yaptım ama tabii o zamanlar bunu bu kadar göstermedim. Utanıyordum. Sonra oynadığım roller değiştikçe insan da rolün kimyasına ayak uyduruyor. Mesela ‘Güzel Günler’ dizisinde 90 kiloya çıktım, sürekli yemek yediğimiz bir dönemdi."
Neydi bu değişimlerin sebebi?
Yapımcılarım, yönetmenlerim benden hep fit olmamı istedi. Bazen “Kafamızda seni aslında başka rollerde de değerlendirmek istiyoruz ama güvenemiyoruz” derlerdi. Çünkü açıkça söyleyeyim, eskiden bugüne kıyasla biraz daha düzensiz bir hayatım vardı, çok serseriydim, belki de oralardan besleniyordum. Son dönemlerde, biraz yaş da alınca setlerde çok ciddi kondisyon ihtiyacı doğmaya başladı. Belki sıkıldığım bir dönemdi. Kendimi yeniden icat etmem gerekti. Bu malzemeden yeni bir şey yapmaktansa hiçbir şey kaybetmeden yeni bir şey icat edeyim ve bunu sunayım dedim.
Sağlıklı beslenip spor mu yaptın?
İşin yüzde 90’ı beslenme ve uyku... Zaten uykuyu çözünce sabah kalkıp spor yapabiliyorsun, beslenmeyi çözünce güzel uyuyabiliyorsun, çok birbiriyle bağlantılı. Bir de arkadaşlarınızla aranızdaki mevzuyu çözmelisiniz. Onlar eski yaşamınızı özlüyor, eski yaşamınızdan kalan eğlence anlayışınızla sizi sürekli bir yerlere davet ediyorlar, o açıdan biraz zorlandım.
Bu değişimle hayatında başka neler değişti? Mesela kadınların ilgisinde değişim oldu mu?
Değişti. Canlılık artınca siz de yaydığınız ışıkla birlikte ilgi çekiyorsunuz. Ama ben hep enerjimle kadınların ilgisini çeken biriydim.
Şimdi hayatında biri var mı?
Görüştüğüm biri var, evet.
Peki, bu fiziksel değişim cinsel hayatına nasıl yansıdı?
Spor, sağlıklı beslenme hayatın her yanına yansıyor aslında. Her şey kan dolaşımıyla ilgili ve kanım deli akıyor.
Sosyal medyada ahlaksız teklifler almaya başladın mı?
Zaman zaman öyle mesajlar oluyor. Ama sanırım artık bütün diyaloglar sosyal medyada dönüyor. Önceden mesaj kutuları her şeyin kayıt altına alındığı, özel bir yerdi ve biraz ürkütüyordu. Galiba insanlar artık saldı ve önemli iletişim yeri orası oldu.
Oradan biriyle tanışıp birlikte olabilir misin?
Birlikte olacağın insanla nerede tanıştığınla ilgili keskin ayrımlar yapıp çizgi çekmek çok doğru
olmayabilir. Sosyal medyadan tanışıp çok güzel ilişkiler yaşayan insanlar da vardır eminim. Ben de oradan, sadece ilişki bazlı değil, kendi işinde uzman çok güzel insanlarla tanıştım.
Sen eski bizim evin oğlu halinimi yoksa seksi halini mi daha çok sevdin?
Ben hep kendimi seksi buluyordum, zaten evin oğlu olmak da seksi bir şeydir. İnsanların sizi kabul ediyor olması, güven duyması seksi şeyler.
20 yıl içinde bu meslek sana ne öğretti?
Çalışmadan olmaz. Bir de kimseye güvenmemelisin, ne olursa olsun tek başınasın ve o tek başınalığı çok iyi geliştirmen gerekiyor.
En eleştirdiğin şey ne?
Kimseyi kırmadan hikâye anlatmaya çalışıyoruz, en eleştirdiğim nokta o. Herkese göre hikâye anlatamayız.
Genç oyunculara dair eleştirilerin var mı?
Bazen gençler onlara verilen fırsatları hiç iyi değerlendirmiyor diye düşünüyorum. Hepsinin sosyal medyada kendi sayfaları var ve asıl algının orada olduğunu zannediyorlar. Dertleri karavanda fotoğraf çekmek olmamalı. Asıl işin sette olduğunu, seyirciyle temasta olduğunu ve oynamak olduğunu unutuyorlar.
Bir projede sadece Instagram’da takipçi sayısı senden yüksek diye birinin başrol olmasına bozulur musun?
Bana denk gelmedi. Zaten bir işe başlamadan önce kimlerle oynayacağımızı da biliyoruz. Ama böyle bir şey yaşandığında da öyle ya da böyle o kişinin, o takipçi sayısını nasıl elde ettiğine bakılması gerektiğini düşünüyorum. Belki gerçekten onda insanlar bir şey gördü ve takip ediyor, o sihir neyse dikkat kesilmemiz gereken bir durum olabilir. Sonuçta bizler zamanında gazetelerde açılan yarışmalarda birinci olan insanların Yeşilçam’ı şekillendirmesiyle büyüdük. Şimdi o format sadece şekil değiştirdi. Ben buna karşı gelmem. Ayrıca herkesin de sanat yapma hakkı vardır. Yeter ki fırsatı iyi değerlendirsin.
Sence uğradığın en büyük haksızlık neydi?
Bazı şeylerin tesadüf zannedilmesi. Arkasında çok büyük bir emek olsa da... Ama bu bir haksızlıksa belki de ben izin vermişimdir.
Adanalısın. Baban gemi kaptanıymış...
Evet ve çocukken okul tatile girince biz tüm aile annem, abim ve ben babamın yanında gemide yaşamaya başlardık, farklı ülkelere giderdik.
Gemideki yaşamın ve farklı kültürlerin sana etkisi ne oldu?
Bir kere yalnız kalmayı çok iyi öğreniyorsunuz. Yaş aldıkça oradaki oyunlardan keyif almıyorsunuz ve bir kamarada günlerce vakit geçirmeniz gerekebiliyor. Duruyor ve dururken hayal kurmayı da öğreniyorsun.
Çizmeye çok meraklıymışsın. O dönem mi başladı ilgin?
Evet, gemilerde harita çizerek başladı. Makine dairesinde gemicilerle gemi maketi yapardım, halat bağlatırlardı, yerleri zımparalardım. Sonra gittiğimiz yerlere dair lokal haritalar çizmeye başladım, beğenildi. Çizimimin iyi olduğunu anlamaya başladım. İstanbul’a da karikatürist olmaya geldim. Karikatür dergilerine girdim ama sonra onun aslında çok yıllarını vermen gereken bir iş olduğunu anladım.
Direksiyonu oyunculuğa nasıl kırdın?
Aslında sanatın bütün alanlarının birbiriyle bir şekilde organik bir bağı var. Marmara Üniversitesi’nde okuyordum. Hemen yanımızda Müjdat Gezen Sanat Merkezi vardı. Baktım bahçede darbuka çalıp göbek atıyorlardı... “Okul dediğin böyle olur” dedim.
Bu yüzden Marmara Üniversitesi’ni bıraktın mı?
Evet. Ve diğer okula geçtim, bak sana göbek atılıyordu diyorum (gülüyor)!
‘Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubi’ devam ediyor. Deli bir karakter. Ben zaten genelde deli karakterleri oynuyorum. Bu tarz işlerde çok da rastlanan bir karakter değil.
Buraya gelmeden önce baktım, röportajların çok az. Uzun zamandır bu işi yapıyorsun oysa. Neden?
Kendimi insanlara o kadar açacak kadar tanımıyordum. Yanlış anlaşılmasın, iyi ve kötü her yönümle barışık biriyim amma velakin benim oyunculuğa başladığım yıllar medya da evrim geçiriyordu, hayatımıza sosyal medya girmişti ve bir anda sizden, kendiniz olmanızdan ziyade biraz daha başka enerjilere ayak uydurmanız beklendi. Bunun aktörlüğüme zarar vereceğini düşündüm, çok çeşitli roller oynuyorum, insanların beni o kadar da tanımasını istemedim çünkü rollere zarar verecekti.
Kendini tanıdıkça neyle karşılaştın?
Artık iyi bir insan olmaya çalışmıyorum, adil bir insan olmaya çalışıyorum... Günaşırı her şey değişiyor, çok önemsediğimiz şeyler bile yarın bir anda değişebiliyor, ben ona ayak uyduramam. En fazla kendime “Güzel uyuyabiliyor musun” diyorum, ölçüm bu. Öncesinde kafamda çok yük vardı, onları bıraktım. Yazı yazmaya merak sardım. Çok iyi yazdığımı söyleyemem ama çok iyi sildiğimi söyleyebilirim. Çünkü yazı silerek yazılıyor. Ayrıca geçen sürede anladım ki kimseyi değiştiremem, kimseye akıl veremem.
39 yaşımdayım, 40 yaşıma doğru gidiyorum. Her doğum günümde kendim için bir karar alırım, bu sene aldığım karar: “Kimse sana sormadan fikrini beyan etme, kimseyi değiştirmeye çalışma, kimseye akıl verme.”
En karanlık tarafın nedir?
Yarın yokmuşçasına yaşadığım günler var. Hayatı o kadar hoyrat yaşamamam gerektiğini anladım. Benim davranışlarım sanki kendim dışında kimse yokmuşçasınaydı. Bunu biraz törpülemem gerekiyordu. Bence şu an çağımızın hastalığı bu, ben biraz orta yaşta yakalanmıştım buna ve o ‘En önemli olan benim’ duygusunu artık yok ettim.
Aşkı çözdün mü bu arada?
Aşkın çözülmesi gereken bir şey olduğunu düşünmüyor ya da aşkı aramıyorum. Çünkü aranınca bulunan bir şey değil, o senin karşına çıkar, etkiler, darmadağın eder, yanıltır, vücudumuzun da beynimizin de o yanılgıya ihtiyacı vardır ve o güzel bir yanılgıdır. Ben aşkı yaşamayan insanların da bu hayatı yaşadığını düşünmüyorum açıkçası... Çünkü yaşamın en güzel kaynağı bence o yanılgılar.
Yorumlar (0)